YAZILAR Haber Girişi : 18 Aralık 2016 16:42

Mevlana-i Celaleddin-i Rumi’ye İthafen

Mevlana-i Celaleddin-i Rumi’ye İthafen
Elmas nasıl yontulmadan mükemmelleşmezse insan da acı çekmeden olgunlaşmaz, eziyetin ardındaki meziyetin şifasıdır bu deva, kalpleri diri tutan demek istiyor Mevlana hazretleri,
Mevlana-i Celaleddin-i Rumi’ye İthafen…   / Nurettin ŞİMŞEK /
…‘‘Ayağına batan dikenler, aradığın gülün habercisidir’’ diye ferman salar dünya burçlarına Hz. Mevlana. Elmas nasıl yontulmadan mükemmelleşmezse insan da acı çekmeden olgunlaşmaz, eziyetin ardındaki meziyetin şifasıdır bu deva, kalpleri diri tutan demek istiyor Mevlana hazretleri, demek istiyor ki kalplerimiz şifa şarabını nasıl içmeli diye. Şarap dedim ise, henüz üzüm yaratılmazdan evvel bizler sarhoş olanlar, şarap içenler idik, Muhammedîn aşkıyla, Rabb’ımızın zikriyle sarhoş olanlar idik bizler… Bir nevi bize, zahmetin ardındaki rahmeti öğütlüyor Hz. Mevlana. Yani cihan imparatorluğunu kurmanın o en salih şifresini öğütlüyor, yani ruhumuza sabır zerk edilsin, edilmeli diye öğütler salıyor… Sabır, sabır o en mutmain öğüt, o en narin şekilde gönül dehlizlerine temas eden, aşk sancılarını Rabb’in kerem vasfıyla serinleştiren, ehilleştiren…
… Öylesine aşikâr, öylesine tatminkâr bir gönül ferahlığı ki sabrın selametine ulaşanların hâli, işte bu bir felsefe değil, işte bu bir öğüt değil, işte bu bir ferman değil, işte bu, nur-u âlâ-i mukaddesi-i Muhammed vasfın ardındaki irfanın hikmeti… Ah aman, ah yaa, ey Hü… Ya ya… Ya ey… Sabırrr sabır… Dikenler ve güller hatrına…
…
… Diyor yine hazret, derken sanki gönül kaç asır evvel geziniyordu kırsallarda taşralarda, mahzenlerde dehlizlerde, genizler yangın yeri iken ve gönül ararken varlık merkezini yani yaratılış payitahtını, arayış yolculuğundayken bizler ve kervan darmadağın iken… Diyor hazret: ‘‘Bin kere tövbeni bozmuş olsan bile yine gel’’ Durun! durun akmayın ey nehirler, süzülen akarsular, ruh okşayan şelaleler sizler de durun, siz de şaşa kalın ey sümbüller, laleler, öten bülbüller susun, nakış nakış tabiat sen de hayret kesil… Nasıl bir kavrayış, nasıl bir anlayış ki bu, anlıyor musunuz sizler, siz ey okyanus dibindeki yunuslar anlıyorsunuz değil mi… Rabb’e, Rabb’in kutlu muştusu olan sevdaya küsülmez, gönül konulmaz bu dergâha, gönül salınır, salın salın gel… Gellll, ki sarsın seni rahmet divanı, kuşatsın diye günahkar beşeri, merhamet nuru sarsın diye seni, ‘‘gellll, bin kere tövbeni bozmuş olsan bile yine gel’’… Ve bırak kollarını boşluğa, yürüyemesin ayakların ve donsun ilik ve bitakat kaldığın an gelll, gelll yine gel, yeniden gel, yineleyerek gel, yenilenerek gel, yenileyerek gelll, yönelerek gel… 
…
…‘‘Gel, bin kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel’’… Şimdi hangi kütüphane, hangi beldedeki âlim bir haşiye açma cüretinde bulunabilir ki bu kutlu fermana… Tebessüm bültenidir, gülsümler diyarında, gülşenler nazarında… Miraç makamıdır makamlar hazanında… Nasıl bir ima ki, ülkeler kurarcasına, fetihler müjdelenircesine, nesiller neşredercesine… Hakk’ın hakikatlerine ulaşma faslının çetin yolunun emin parolasına bakın hele: Gelll… 
…
Gel… Ki tövbeler yeşersin, ki yeşil sarıklılar gülümsesin, ki gaybın askerleri sarsın etrafını… Yine gel, seni gözlüyor nedamet mükâfatı… Kalbim! Sana sesleniyor bak, diyor yine gel… Tövbeler bozmuş olsan da, tövbeler dirilecek yine gel…
…
… Bundan ibaret hazret, bundan…
Kulun Rabb’ine meylinin mükâfatsız kalması, Rabb’e yakışmayan bir sıfat ola ki, tövbeler arzuluyor Allah… Allah!!! Cellecelâlüh…
Hayâ eder Allah, kendisine el açılan Xâlık, hayâ eder mahlûkuna icabet etmemeyi, ellerini boş çevirmeyi. Şimdi kalkın ve bana bir açıklama yapın ey yeşil sarıklı ulu bilgeler, ey sözün süzgecine sahip siz ey şairler, tefekkürün tedrisinin erbabı siz ey mütefekkirler, bu hâli açın, açıklayın… Bu yüzdendir ki ‘‘yine gel’’ diyor bu yüzden… İcabet etsin diye kulunun arzu hâline Allah! İcabet etsin diye, diyor hazreti Mevlana ‘‘yine gel’’…
…

Gönlüm! Naif gönlüm, narin gönlüm! Bu ümit sanadır. Bu yüzden ki sesleniyor Hazreti Mevlana: ‘‘Biz birleştirmeye geldik, ayrıştırmaya değil’’ Gönlüm! Nedamet doluşacaksın, nedametle birleşeceksin, dikenler boşa değil, boşuna değil…
Eğil! Eğil ey gönlüm eğil… ‘‘Bozduğun tövbeye’’ inat, ümitler hatırına ‘‘yine gel’’…
‘‘Yine gel’’ dikenler kıracağız, üzmeden dikenleri… Güller hatırına dikenler kıracağız…
Beni Kürt, seni Türk xalk eden Allah, ‘‘dikenler’’ diyarında ‘‘güller’’ yeşertiyor, gönüller ‘‘birleştiriyor’’, pişmanlık hamurunda, tövbeler huzurunda…
…
…
… Bütün sözleri, aynı rahimde genleşen, muazzam bir bileşkenin kuytulardan dirilerek gönül diyarına neşvünema bulmanın adıdır Mevlana…
… Hastalıklı gönlümüze bir bardak su dökenlerdendir ve suyu Kevser’den… Sözü, Furkan’ın dip derin katmanlarına temas eden, ettiren…
… Kamışın yangınında, neyin namında, semanın sanatında, sanatın saltanatında bir garip derviş idi, ya hazreti Mevlana…  
… Henüz aynı tas aynı hamamım; lakin çok, çok öğüt aldım, isyankâr hâlim çok öğüt aldı senden, senden ya hazreti Mevlana