YAZILAR Haber Girişi : 12 Temmuz 2019 15:06

Medeniyetin Beşiği: Şehirler

Medeniyetin Beşiği: Şehirler

MEDENİYETİN  BEŞİĞİ:  ŞEHİRLER

Tabii, medeniyet hiçbir zaman dünyada silinmemiştir.

 

Medeniyetin sesi ve sinyali  her zaman vardı.  Ama  her millet, örf  ve adetine göre yerli yerleşimleri yerine oturmuş kuralları kullanıyorlardı. Tarihe  geçmiş  medeniyet merkezi Mezopotamya’ da kurulmuştur.  İlim , edebiyat ve sanat  hep Mezopotamya’ da başlamıştır ve bütün dünyaya beşik olmuştur !

 

Tabi Nusaybin  Mezopotamya’ da kadim bir  şehir olup Mitanniler bu mirası takip etmişlerdir!  

 

Medeniyetin yeşerdiği, insanın insanlığını yaşama fırsatı bulduğu bu şehirler, bünyelerinde nice  sırlar barındırır.  Bu sırlar, doğru tercih yapanlar için bir kurtuluş vesilesi olurken;  yanlışı seçenler  için ise mezar olur.

 

Şehir hayatı esasen bir irfan hayatıdır.  Etkileşime ve paylaşıma daima açıktır. Medeniyetin dışındaki hayat ise bedevi/göçebe  hayatıdır.  Göçebe hayatının yeryüzünü imar etme  gibi bir kaygısı yoktur. Medeni  hayat “şehirlilerin”  hayatıdır. Medeniyette asıl olan eğitimdir.  Eğitim de ancak yerleşik hayatta yani şehirde gerçekleşir.  Şehirli olmak, bir başka ifadeyle medeni olmak insanın kendi değerinden utanıp  vazgeçerek, başkasının değerlerinde kendi kimliğini  araması  değildir.  Bilakis  insanın içinde yaşadığı  şehrin birtakım imkanlarını yakalaması; sanata, bilime, kültüre katkıda  bulunması;  tarihi  ile bütünleşmesi, ahlaki  birtakım özeliklere  sahip olması; iyi olanı, değerli olanı görüp alması  ve ondan yararlanması; kötü olandan, beğenmediği, inanmadığı  şeylerden uzak durması anlamını ifade eder.            

 

Bugünün hızla şehirleşen dünyasında ,insanların iyi ve kötü zamanlarını paylaşacakları komşulara her zamankinden daha fazla ihtiyaçları vardır. Komşulukla ilgili (Peygamberimiz) şöyle bildirir: “İyi komşu uysal bir binek ve geniş kişinin saadetini sağlayan unsurlardır.”  Evet kendimiz için istediğimizi komşumuz  için de isteriz. Yani mümkün mertebe komşumuzun ve halkımızın namusunu korumalı, gerektiğinde ziyaret etmeli, davetine  icabet etmeli, halini sormalı, hastalanınca ziyaretine gitmeli, ihtiyaçlarını gidermeliyiz. Cenazesinde hazır bulunmalı, kederli günlerinde teselli etmeli, sırlarını saklamalı, ayıplarını örtmeli ve kusurlarını affetmeliyiz.   O açken tok yatmaz, onu rahatsız etmez, hayvanına taş atmaz, çocuğuna kötü muamele etmeyiz.  Ayrıca (Hz. Peygamber’in) : “Ey Ebû Zer çorba yaptığın zaman suyu çok koy, fazlası ile komşularını gözet” buyruğuyla  komşularımızla yakınlaşmaya çalışırız.

 

Bugünden  itibaren Nusaybin’in  kentselleşmesi ile  gelişme ve yaşam koşularında bir değişiklik olacak mı?  Herhalde yaşam ve yaşayış tarzında az çok bir değişiklik olacak. Artık bloklarda, apartmanlarda ortaklaşa yaşayacaklar için kolektif  bir kültür oluşacak.  Dillerini geliştirerek, sokak ve tandır etrafında ki üslup kullanılmayacak. Nazik ve kibarca,  tatlı dil ile konuşmaları  gerekecek. Birbirlerine seslenirken “ ho,  filan kes…” demeyecekler. Nazikçe “komşu  sen pazara gediyorsun, gel beraber gidelim.” Turnalar gibi cadde ve yeşil alanlara akın edecekler.  Tabi bu işin kapısı da var: kart ile içeri girip ve çıkacaklar.

 

Ama  İslam medeniyeti her şeyi ile her medeniyetten üstündür. İslami medeniyetler inşa eden ve tarihte bu eşsiz ilkeler üzerinde yükselen Müslüman toplumları, farklılıkları çatışma ve yıkım ile değil;  gelişme, zenginleşme ve insan saygınlığını ortaya koyarak muamele etme fırsatını bizlere sunarak aslında coğrafyamızın yeniden nasıl selam ve emen yurdu halına gelebileceğini formülünü  bize göstermiştir.  Ülkemize, gönül coğrafyamıza ve insanlığa barış, huzur,adalet  ve fazilet aşılamanın yolu birlikte yaşama hukukunu ve ahlakını yeniden yaşanır kılmaktan geçmektedir.            

 

Ama tehlikeli bir şey de vardı. Kırk elli yıl önce Nusaybin ve Cizre’de öyle bir kültür vardı ki sözde şehir medeniyeti ile yaşıyorduk. Köylülere saldırıyorlardı, köylüleri  aşağılıyorlardı.  İnşallah o kültür bir daha geri gelmeyecek,  o vahşiyet ve cehalet tazelenmeyecek. İslam’da din Medine (şehir) ve medeniyet birbirinden ayrılmaz bir üçlüyü oluşturur . Din şehrin kalbidir; din olmadan Medine, olmadan da medeniyet olmaz.